8 Aralık 2010 Çarşamba

Sarımsak Sigarayı Bırakmaya Yardımcı Oluyor

Karaciğer rahatsızlıklarına, şeker hastalarına, gut, siyatik, baş dönmesi, kulak çınlaması, sindirim sistemi hastalıklarına, yara ve mantarlara karşı olumlu etkileri olan sarımsak, uzmanlar tarafından sigara tiryakilerine de öneriliyor.

Sarımsağın içeriğindeki; manganez, silisyum, kükürt gibi madensel tuzlar, sülfür bileşikleri ve daha birçok madde ile iyi bir antibiyotik ve antioksidandır. Düzenli tüketilmesi halinde vücudumuza faydaları saymakla bitmiyor.

Kandaki şeker miktarını dengeleme etkisi nedeniyle doğal bir ilaç sayılan sarımsak, Sigaranın zararlarını azaltmak için sigara tiryakilerine de tavsiye ediliyor. Nikotinin zararlarını azaltan sarımsağın günde 2-3 diş yenmesini tavsiye eden uzmanlar aşırı tüketimin de bazı olumsuz etkilerinin olabileceğini bildiriyor.

1 Aralık 2010 Çarşamba

DNA'nın kendini eşlemesi

DNA REPLİKASYONU
Watson ve Crick, oğul DNA molekülündeki zincirlerden birinin yeni sentezlendiğini ve diğerinin ana DNA molekülünden geldiğini ileri sürdüler. Yani DNA molekülünden bir başka DNA molekülünün sentezlenmesinde zincirlerin yarısı korunmakta ve diğer yarısı yeniden sentezlenmektedir. Bu yüzden DNA eşleşmesi olayı semikonservatiftir. Matthew Meselson ve Franklin Stahl tarafından bu hipotezi desteklemek amacıyla yapılan bir denemede azot kaynağı, olarak yalnız 15NH4C1 ihtiva eden bir ortamda E.coli birçok nesil üretilmiş, ardından bakteriler hemen normal azotlu (I4N) bir ortama transfer edilmiştir. Birbirini takip eden replikasyonlarda elde edilen DNA'lardaki I4N ve l5N dağılımı dansite gradientli denge sedimentasyonu metodu ile belirlenmiştir. l5NH4Cl’lü ortamda üretilen ve bütün DNA'lardaki azotların 15N ile işaretlendiği farzedilen E.colilerin, l4N'lü ortamdaki ilk nesillerine A1, ikinci nesillerine A2 denilirse, bunlardan elde edilen DNA'ların dansite gradientli denge sedimentasyonu sonuçları Şekil 1'de özetlenmiştir.

DNA

 Deoksiribonükleik asit ya da kısaca DNA, tüm hücreli canlıların ve bazı virüslerin biyolojik gelişimleri için gerekli genetik bilgiyi taşıyan bir çeşit nükleik asittir. DNA, canlının özelliklerinin soydan soya geçmesini sağladığı için bazen kalıtım molekülü olarak da adlandırılır.
Bakterilerde ve diğer basit hücreli canlılarda DNA hücrenin içinde dağınık biçimde bulunur. Hayvanları ve bitkileri oluşturan daha karmaşık hücrelerde ise DNA'nın çoğu hücre çekirdeğindeki kromozomlarda bulunur. Enerji üreten kloroplast ve mitokondri organellerinde ve pek çok virüste de bir miktar DNA bulunur.

11 Kasım 2010 Perşembe

AİDS

Hastalığın ortaya çıkmasında dünya bilim topluluğunun ocak 1983’te hastalığa yol açan LAV virüsünün (sonradan bu virüsün adı HİV olarak değiştirildi) bulunduğunu onaylamasına kadar dört yıl geçmiştir. İlk AİDS vakalarının ortaya çıkmasından yirmi yıl sonra, tıbbın salgın karşısındaki tavrı, hastayı ön plana alan köklü bir değişim geçirmiştir. Bugün mucize bir ilacın hâlâ bulunmamış olması, hastalığın yayılmasını engelleme çabalarının koruyucu önlemlerde yoğunlaşmasına neden olmaktadır.

İlk AİDS vakaları 1979’da ABD’de Kaliforniya’da ve New York’ta kaydedildi: hastalar hep eşcinseller ve gençlerdi. Bu ilk gözlem, hastalığın toplumsal algılanması üzerinde çok tehlikeli ve ağır bir etki yarattı. Ama çok geçmeden hastalık eşcinsel olmayanlarda da bulundu, ama bu defa da eroinmanlar, hemofili hastaları ve kan nakli

26 Ekim 2010 Salı

Basur Hastalığı

Tıpta hemoroid, halk arasında mayasıl da denir. Makat veya anüsteki varisleşen toplardamar yumağının şişmesidir.

Basur, makat bölgesindeki damarların genişlemesi yani varisidir. Basurun başlıca nedeni kabızlıktır ve genetik sebepler taşımaktadır. Basurlu hastaların birçoğunda uzun süren kabızlık dönemi vardır ve ailede birçok basurlu birey bulunmaktadır. Basur hastalığı toplumda çok yaygın bulunmaktadır.

Gut hastalığı

Gut metabolik bir eklem hastalığıdır. Damarda protein metabolizmasının son ürünlerinden biri olan ürik asit artışı ile karakterizedir. Artan ürik asit özellikle eklemlerde birikerek ağrı ve iltihaba yol açar. Kralların hastalığı ve hastalıkların kralı olarak da bilinir. Fatih Sultan Mehmed Han'ın ve Osman Gazi'nin ölümüne sebep olduğu söylenir. Dalmaçyalılar gut hastalığına yakalanmayan tek köpek cinsidir. Tüm romatizma türleri içerisinde en ağrılı olanıdır. Alkollü içecekler de gut hastalığı oluşumunda önemli bir etkendir. Hastalıkta eklem ağrıları görülür. Gut hastalarının protein ağırlıklı beslenmeleri krizi tetikleyebilir.

3 Ekim 2010 Pazar

Safra kesesi

Safra kesesi, karaciğerden salgılanan safranın toplandığı, karacigerin alt kısmında bulunan torba şeklinde bir organdır. Kesenin görevi, safrayı depolayıp, yoğunlaştırmak, ve gerekli aralıklarla oniki parmak bağırsağına safra salgılamaktır.

Safra kesesi iltihabı, safra kesesi taşlarının neden olduğu bir çeşit iltihaplanmadır. Tıp dilinde kolesistit denir. İki çeşidi vardır. Müzmin safra kesesi iltihabında safra kesesi büzülür, gereği gibi çalışamaz hale gelir. Ayrıca sürekli safra salgısı kese hacminin artmasına neden olur. Hastanın

Siroz

Siroz; karaciğer fonksiyonlarının kaybıyla sonuçlanan, normalde karaciğerde bulunan lobül işlevsel birimlerinin sertleşme ve nebdeleşme ile yerini geridönüşümsüz fibrozis dokusunun aldığı patolojik duruma verilen addır. Ancak bu terim hemen her zaman kronik karaciğer iltihabı için kullanılır.

Siroz sözcüğü Antik Yunanca'da portakal sarısı ya da koyu sarı renk anlamına gelen "scirrhus" sözcüğünden kaynaklanmakla birlikte ilk defa 1826 yılında Laennec tarafından kullanılmıştır.

Gastrit

Gastrit, mide mukozasının iltihaplanmasıdır.

Alkol, tütün, kimyasal maddeler ve bunun gibi tahriş edici ürünlerden, bakteri ve virüs kökenli enfeksiyonlardan, alerjilerden kaynaklanabilen gastritin (ya da mide iltihabı), ivegen biçiminin başlıca belirtileri arasında yemeklerden sonra midede rahatsızlık duygusu, bulantı, kusma, ekşime, iştah yitimi, mide ağrıları sayılabilir; genellikle ortaya çıkmasına yolaçan maddenin belirlenip, alımına son verilmesiyle kendiliğinden geçer.

Kalın bağırsak

Sindirim sisteminin anatomisinde kalın bağırsak ince bağırsak ile anus arasındaki kısımdır. Toplam uzunluğu 1.5 ile 2 metre arasında olup, sindirim sisteminin beşte birini oluşturur. Başlangıcında yer alan çekumda çapı en geniştir, sonra kolon boyunca gittikçe daralır, anal kanaldan hem önce yer alan rektumda epeyce bir genişler. Küçükbaş ve büyükbaş hayvanlarda bumbar adı verilir.

Kalın bağırsağın ince bağırsaktan farkı, çapının büyüklüğü, nispeten sabit konumu, keseli görünümü ve dışında yer alan peritonla örtülü yağ parçacıkları dır (appendices epiploicae). Uzunlamasına kas lifleri bağırsağı devamlı bir tabaka olarak kaplamak yerine üç uzunlmasına bant seklinde düzenlenmişlerdir.

İnce bağırsak

İnce bağırsak sindirim kanalının mide ile kalın bağırsak arasındaki kısmıdır. 5 yaşından büyük insanlarda boyu 5-6 m arasındadır. Üç kısma ayrılır: duodenum, jejunum ve ileum. Mideden gıdalar duodenuma pilor veya pilorik sfinkter diye adlandırılan bir kas ile girerler. Daha sonra ince bağırsak boyunca peristaltizm olarak adlandırılan kas kasılmaları ile hareket eder.

İnce bağırsakta besaminlerin emilimleri gerçekleşir. Yağların ilk kimyasal sindirimi yapılır. İnce bağırsağa gelen safra ve pankreas öz suyu ile yağların, karbonhidratların ve proteinlerin sindirimi tamamlanır. Besinler ince bağırsakta en küçük moleküllerine kadar parçalanır. Bu moleküllerin ince bağırsaktan kan damarlarına geçmesine emilim

Mide

Mide, büyük miktarda yiyeceklerin geçici olarak depolandığı organdır. Rahatlıkla 1.5 litre sıvıyı içinde tutabildiği gibi, maksimum 4 litre sıvı tutma kapasitesi vardır.

Midenin 3 ana bölümü vardır:

1-Fundus,
2-Kardia
3- Korpus (gövde) ve
4-Antrum (midenin son bölümü)

Yemek borusu

Yemek borusu, yenilen yiyeceklerin ağızdan sonraki geçiş bölgesi.

İçten dışa doğru örtü epiteli, düz kas ve bağ dokudan oluşmuştur. Boyu yaklaşık 25 cm, çapı 2 cm kadardır. Besinler yemek borusundan geçerken yemek borusu peristaltik hareketler yapar. Yemek borusunda sindirim gerçekleşmez. Besinler yemek borusundan mideye geçiş yapar. Yemek borusu ağız ve mideyi birleştirir. Besinler yemek borusundan geçerek mideye ulaşır.yemek borusunda sindirim yoktur fakat kasılıp gevşeme hareketi yapar.

Yutak

Yutak veya farinks (Latince pharynx), sindirim kanalının, ağız ve burun boşluğunun arkasında yer alan bölümüdür.
İşlevleri

Yutak, birçok organizmada hem sindirim sisteminin hem de solunum sisteminin parçasıdır.

Hem havanın hem de besinin yutağın içinden geçmesinden dolayı, bağ dokudan oluşan bir kapak, yutma sırasında soluk borusununun girişini kapatarak besinin buraya kaçmasını önler. İnsanlarda, yutak konuşmada da etkilidir.

Ağız

Ağız, sindirim sisteminin giriş boşluğudur. Bu boşlukta, diş arkları ve dil bulunur.

Anatomik özellikleri

Ağız boşluğunun sınırları:

Üstte : Damak (Paltum) bulunur. Palatum, iki kısımdır; Önde Sert damak (palatum durum) arkada yumuşak damak (paltum molle) bulunur. Sert

Sindirim sistemi

Sindirim sistemi mekanik (fiziksel) ve kimyasal sindirim olarak ikiye ayrılır. Mekanik (fiziksel) sindirim molekülleri kücük moleküllere ayırmaktır. Kimyasal sindirim ise besinleri en küçük yapı taşına kadar ayırmaktır. Sindirim sistemi, sindirim borusu (sindirim kanalı) ile sindirim bezlerini içeren, çok hücreli hayvanlarda yiyeceğin vücuda alınımı, sindirilmesi, gerekli besin ve enerjinin absorbe edilmesi ve atık maddelerin vücuttan atılması ile ilgilenen organ sistemidir.

Sindirim sistemi ve sindirim borusu hayvandan hayvana belirli oranda değişiklik gösterir. Örneğin bazı hayvanlar çok odalı midelere sahiptirler.

Karaciğer

Karaciğer, diyaframın hemen altında, sağ tarafta, yaklaşık olarak 2 kilogram ağırlığında, koyu kırmızı renkte yumuşak bir organdır. Yaşamak için gerekli olan birçok kimyasal olay bu organda meydana gelir. Vücudumuzdaki en büyük organdır. Safra adı verilen bir salgı üretir. Safra sıvısı büyük yağ damlalarını daha küçük parçalara ayırarak yağların sindirimine yardımcı olur. Latince adı hepar'dır.

2 Ekim 2010 Cumartesi

Angina pektoris

Angina pektoris, kalbin oksijensiz kalmasıdır.

Miyokardın kas lifleri arasında duyu ve ağrıyla ilişkili çok sayıda afferent lif bulunur. Koroner arterlerin kısmi olarak tıkanması miyokarda gelen oksijen miktarını azaltır ve ağrıya neden olur. Koroner arterlerdeki ateroskleroz sonucu miyokard iskemisine bağlı olarak nöbetler halinde görülen, göğüste ağrı ile belirgin durum. Bu hastalık çoğu kez fiziksel egzersiz, heyecanlanma, aşırı sigara kullanımını takiben gelişir. Birkaç dakika süren ve bazen sol omuz ve sol kola yayılan ağrı, hasta istirahat ettiği veya dil altı nitrogliserin ya da izosorbid dinitrat (isordil) tableti alındığında geçer.

Kalp ritmi bozuklukları

Kalp ritim bozuklukları, kesin tedavisinin olmamasına karşın günümüzde aşırı kirlilik yoğun stres gibi durumların bu tür rahatsızlıkları önemli ölçüde artırdığı görülmüştür.

Kalpte oluşan düzensiz hareketler özellikle dolaşım sistemini önemli ölçüde etkilemekte ve tansiyonda bozukluklar görülmektedir. Bu rahatsızlığın giderilmesinde stresten uzak ve bol oksijenli havalarda dolaşılması sigara, alkol, uyuşturucu gibi alışkanlıklardan şiddetle kaçınınması gerekmektedir. Bu rahatsızlar hastalarda önemli ölçüde psikolojik rahatsızlıkları da getirmektedir. Bunların başında panik atak kalbin aniden durabileceği ve ölüm korkusu gibi ruhsal bozukluklarıda tetiklemektedir.

Kalp yetmezliği

İçerik : Kalp yetmezliği, Sol kalp yetmezliği, Sağ kalp yetmezliği, Konjestif Kalp Hastalığı
 
Kalp yetmezliği, kalbin sağ, sol veya her iki karıncığının; içindeki kanı, her vuruşunda muntazaman boşaltamaması şeklinde ortaya çıkar.

Üç şekilde görülür:

* Sol kalp yetmezliği: Hastada nefes darlığı ve kuru öksürük vardır. Geceleri daha zor nefes alır. Çarpıntı, baygınlık ve terleme görülebilir. Buna kalp astımı adı verilir. Nedeni; aort veya mitral kapaklarının hastalanması veya

Kalp çarpıntısı

Kalp çarpıntısı, kalbin hızlı güçlü ya da düzensiz çalışması.

Kalp çarpıntısı çoğunlukla sinirsel bir durumdur; kişinin ya kalp hastalığı korkusuyla ya da duygusal bozukluklar sonucu, kendi kalp etkinliğiyle aşırı ilgilenmesi sonucu ortaya çıkar.

Kalp çarpıntısı, kalbin ve kevgir bezi gibi başka organların bazı organik hastalıkların belirtisi de olabilir. Sinüs taşikardisi, kalbin dakikada 100'den çok atmasıyla nitelendirilen bir bozukluktur. Genellikle aşamalı olarak ortaya çıkar. Erken karıncık kasılması, kalbin sektiği biçiminde asılsız bir vuruş duygusu uyandırır; bunun nedeni kalp karıncıkları, önceki kasılmanın

Kalp kası

Kalp kası, Kalbin 3 katmanından biri olan myocardium'dur.Yapı bakımından çizgili kasa benzese de çalışması çizgili kas gibi isteğimizle değil, istemsizdir (otonom).Bu mekanizma kalbin kendi iç uyarımı sayesinde olmakta ve bu uyarımın esas iki öğesi bulunmaktadır.Bunlar Atrio-ventrikuler düğüm ve Sinoatriyal düğümlerdir.Her ne kadar kalp kendi iç uyarım sistemi ile çalışsa da neticede kalp kasılma gücü ve kalp atım hızı otonom sistem tarafınca kontrol edilmektedir.Bu sistem ise nöro-humoral bir mekanizmadır.Hormonların da kalp atımı üzerine olan etkisi otonom sinir sistemi tarafından regüle edildiği gibi Epinefrin gibi hormonlar direkt olarak kalbin frekansını artırabilir. Kasın çalışması kontrolü sinir sistemiyle olmaktadır.Bu sinirler kalp kası içerisine yerleşmiş Purkinje Telleri'dir.

Kalp

Kalp veya yürek (Arapça: قلب kalb; Latince: cor ; Yunanca: Καρδιά = kardia), kalp kası olarak bilinen özel bir tip çizgili kastan oluşmuş kendiliğinden kasılma özelliğine sahip kuvvetli bir pompadır.

Metabolizma faaliyetleri sonucunda oluşan artık ürünlerin de vücuttan uzaklaştırılması, vücut ısısının düzenlenmesi, asit-baz dengesinin korunması, hormonlar ve enzimlerin vücudun gerekli bölgelerine taşınması gerekir. Bütün bu işlemleri kalp ve damarlardan oluşan dolaşım sistemi yapar.

1 Ekim 2010 Cuma

Yumurtalık tüpü kanseri

Yumurtalık tüpü kanseri fallop tüpleri kökenli habis bir neoplazmadır (ur, anormal bir yeni büyüme). Yumurtalık tüpü kanseri jinekolojik kanser vakalarının ancak % 1-2’sini oluşturan, nispeten nadir görülen bir kanser türüdür. Demografik dağılımı yumurtalık kanserinin demografik dağılımıyla aynıdır, daha çok 60 ile 79 yaşları arasındaki kadınlarda görülür.

Yumurtalık kanseri

Yumurtalık kanseri kadın üreme organlarında görülen kanser türlerinden biri olup en zor tedavi edilenidir. Çoğunlukla yumurtalıkların yüzey tabakasından itibaren gelişir. Yumurtalık kanserinin en yaygın türleri üst yüzey tabakasında rastlanan epitelyal türü ve yumurta hücrelerinde rastlanan, üreme hücresi tümörüne neden olan türdür. Yumurtalık kanserinin tedavisine geç başlanmasındaki önemli bir neden olarak, başladığında önemli bir şikayete neden olmaması gösterilir. Başlangıçta genellikle hiçbir belirti olmazken, hastalığın son

Tiroid kanseri

Tiroid kanseri tiroid bezinde oluşan kanser türüdür.

Belirtiler

Genellikle tiroid kanserinin ilk belirtisi boynun tiroid bölgesinde oluşan bir yumrudur ancak sadece bunların çok azı (%5 kadar) kötü huyludur. Bazen ilk işaret büyümüş bir lenf düğümüdür. Varolan bazı diğer belirtiler ise ağrı, seste değişme ve hipertiroid ya da hipotiroiddir.

Skuamöz hücreli karsinom Kanseri

Skuamöz hücreli karsinom (SCC), ya da yassı hücreli karsinom bir kanser çeşidi olan karsinomun alttiplerin olup birçok organdan köken alabilir. Bu organlardan birkaçı; cilt, akciğer, dudak, ağız, mesane, vajina, serviks (rahim ağzı) olup örnekler artırılabilir.

cilt kanserleri içerisinde bazal hücreli karsinomadan sonra 2. en yaygın cilt kanserlerinden biridir. Epidermiste cildin en üst tabakasını oluşturan skuamöz hücrelerden kaynaklanir.

Rahim ağzı kanseri

Serviks kanseri, servikal kanser ya da rahim ağzı kanseri, rahim ağzının (servikal alanın) habis (kötücül) kanseridir. Serviks kanseri, epitelden köken alan habis tümör, yani karsinomdur. İlk belirtisi vajinal kanama olabilir, ama iyice ilerleyene kadar bir belirti göstermeme durumu da söz konusudur. Tedavisi, erken evrelerde ameliyat, ileri aşamalarda kemoterapi ve radyoterapidir.

Serviks kanseri; dünya üzerinde her 2 dakikada bir kadının ölümüne neden olan ve değişik ülkelerde yapılan çalışmalarda kadınlarda meme kanserinden sonra en sık görülen ikinci kanserdir.

Prostat kanseri

Prostat kanseri, erkek üreme sistemine bağlı bir salgı bezi olan prostat'ta kanser gelişmesiyle oluşan bir hastalıktır. Kanser, prostat hücreleri değişime uğradığında ve kontrol dışı çoğalmaya başladığında olur. Bu hücreler zamanla prostattan vücudun diğer bölgelerine de, özellikle kemiklere ve lenflere yayılabilir (Metastaz). Prostat kanseri ağrı, idrara çıkma zorluğu ve ereksiyona bağlı işlev bozuklukları gibi belirtilere neden olarabilir. Buna rağmen, bu semptomlar sadece hastalığın ilerleyen evrelerinde görülür.

Pankreas kanseri

Pankreas kanseri, yağ ve proteinlerin sindirilmesine yardımcı olan enzimlerin üretilmesi ve aralarında insülinin de bulunduğu hormonları salgılamak gibi temel işlevleri bulunan pankreastaki sağlıklı hücreler anormalleşerek hızla çoğalmaları sonucu ortaya çıkan hastalık. Anormal hücreler, pankreas'ta kist olarak adlandırılan bir kütle meydana getirirler.

Belirtileri

Sarılık, karaciğer büyümesi, sindirim güçlüğü, kilo kaybı, ağrı, iştahsızlık, kaşıntı, diabetes mellitus, bulantı, karında hassasiyet, karın boşluğunda sıvı birikmesi.

Osteosarkom Kanseri

Osteosarkom (ICD-10: C40-C41): kemik yapılarını üreten hücrelerden oluşan sarkom.Osteosarkomlar kemiklere özgü kötücül urların en sık görülenleridir. Ağrı genellikle ilk belirtidir; radyografide pek açık seçik olmayan ve saman alevi denen yırtık görünüşte bir alan ve bir kemik zarı mahmuzu görülür.

Tedavisi

Ancak dokubilimsel inceleme ile teşhis konabilir. Karyolitik ilaçlar bu urların gidişini iyileştirmiştir.

Nöroblastom Kanseri

Nöroblastom (ya da nöroblastoma), sinir hücrelerinden çıkan tümördür.

Genellikle bir yaş altı bebeklerde görülen bu ur (tümör), çocuk yaşlarda görülen kanser türlerinin yaklaşık % 10'luk bir kısmını oluşturur.

Primitif (primordial) nöral krest hücrelerinden kaynaklanan nörblastomun, biyolojik davranışında değişkenlik sunması nedeniyle, agresif bir yol izlemesinden dolayı prognoz (hastalığın sonucu, geleceği hakkında tahmini yaklaşım) sağaltımı (tedavisi) sorunlu olabilmektedir.

29 Eylül 2010 Çarşamba

Mültipl miyelom Kanseri

Mültipl Miyelom (MM, Çoklu/Maltipıl Miyeloma veya Kahler hastalığı olarak da bilir); plazmositlerin diğer adıyla plazma B lenfositlerinin kanseridir. Bu hücreler yüksek miktarda antikor üretirler ve bağışıklık sistemi için çok önemlidirler.

Plazmositler kemik iliğinde üretildiklerinden Mültipl miyelom aynı zamanda "Kemik iliği kanseri" olarak da bilinir. Ancak kemik iliği kanseri daha geniş bir terimdir ve de başka kanser türlerlerini de kapsar.

Mide kanseri

Mide kanseri veya gastrik kanser, sindirim sistemi organlarından midenin herhangi bir parçasından gelişebilen bir kanser türü. Başta yemek borusu ve ince bağırsak olmak üzere başka organlara da metastaz yapabilir. Mortalite oranlarına göre kadınlarda 3., erkeklerde 2. kanser türüdür. Tüm dünyada her yıl yaklaşık 900.000 insan mide kanseri nedeniyle ölmektedir

Mezotelyoma Kanseri

Mezotelyoma, temel olarak halk arasında ak toprak, çorak toprak, gök toprak, çelpek, höllük veya ceren toprağı gibi isimlerle bilinen asbestin yol açtığı akciğer zarı ve karın zarı kanserine verilen addır.

Batı ülkelerinde yılda her bir milyon kişinin 1-2'sinde saptanan mezotelyoma, ülkemizde yılda en az 500 kişide görülmektedir. Bu sıklığın sebebi de asbestin Anadolu'nun birçok yöresinde bulunması ve halkımız tarafından bilinçsizce kullanılmasına bağlanılabilir. Asbest köylerde evleri badana yapmak için veya küçük çocuklarda

Lenfoma Kanseri

Lenfomalar bağışıklık sisteminin urlarıdır. Lenf düğümlerinde çıkan, ve lenfositlerden oluşan urların tümüne lenfoma denir. Son geçen yüzyılda ve günümüzde bağışıklık sistemi üzerine süren çalışmalar bu kötücül urların daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır. Lenfomaların yalnızca altında yatan nedenleri ve oluşma süreçleri değil, aynı zamanda sağaltımları konusunda da önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Günümüzde Hodgkin dışı lenfoma olan her hasta için uygun bir sağaltım yöntemi bulunmaktadır.

Leiyomiyom Kanseri

Leyomiyom, düz kas hücre dokularında görülen tümörlere verilen isimdir. Leyomiyomlar hemen hemen her organda görülebildiği gibi, daha çok rahim, ince bağırsak ve yemek borusunda rastlanır. Tedavisi mümkün olan leyomiyomlar, kemoterapi sayesinde tümör büyüklüklerine göre birkaç ay içinde düzelebilmektedir.

28 Eylül 2010 Salı

Kondrom Kanseri

Kondrom kıkırdak dokusundan oluşmuş iyi huylu bir tümördür. Yuvarlak çıkıntı biçiminde ortaya çıkar. Sık görülen, zararsız olmakla birlikte kimi zaman biçim ve çalışma bozukluğuna yol açabilen bir tümördür. Bu tümörün hücreleri (kondrositler, kıkırdak dokusu hücreleri) normal hücrelere benzer.

Kondromlar göğüs duvarı iyi huylu lezyonlarının %15’ini oluştururlar. Özellikle anterior göğüs duvarında görülürler. Kemik içinde yer alanlara enkondrom, dışında yer alanlara periosteal (jukstakortikal) kondrom denir. El parmaklarında en sık rastlanan kemik tümörü bunlardır.

Karsinom Kanseri

Karsinom veya karsinoma, tıpta, epitel veya bezsel dokularda oluşan herhangi bir kanser, habis tümöral kütleye verilen isimdir. Tanıma göre karsinomlar etraftaki doku ve organları işgal eder ve lenf düğümlerine ve distal (merkezden uzak) noktalara yayılabilir (metastaz).

Karsinom tipleri

* Adenokarsinom
* Skuamöz hücreli karsinom
* Küçük hücreli karsinom
* Büyük hücreli karsinom

Kalın bağırsak kanseri

Kalın bağırsak kanseri veya kolorektal kanser kalın bağırsak, rektum ve apandiste görülen kanserli büyümeleri kapsar. Batı dünyasında en sık rastlanan üçüncü kanser tipi ve ölüme yol açan kanserler arasında ikinci sıradadır. Çoğunlukla kalın bağırsakta meydana gelen adenom poliplerden ortaya çıkar.

Kalın bağırsak kanseri her yaşta görülmesine karşın, hastaların % 90'ından fazlası, kırk yaş ve üzerindedir. Bu yaştan itibaren her on yılda risk yaklaşık iki katına çıkar. Ailesinde kalın bağırsak kanseri veya kalın bağırsak polipi bulunanlar ve ülseratif kolit hastalığı olanlarda risk artar.

Hepatosellüler karsinom

Hepatosellüler karsinom (HCC) karaciğerin primer kanseri.

Genelde sirotik karaciğer zemininde gelişen, nodüler lezyonlarla karakterize, karaciğerin malign (kötücül) neoplazisidir. HCC, dünyada en çok görülen kanser türleri arasında 5. sıklıkta, mortalitesi ise 3. sıklıkta yer almaktadır. En sık 50 ila 70 yaşlarında görülür. Hepatit C enfeksiyonları, hepatit B enfeksiyonları, siroz başta olmak üzere; alkolik karaciğer hastalığı, tirozinemi, hemokromatozis de HCC gelişimi için risk faktörleridir. HCC'nin başlangıcı genelde sinsi bir süreçtir ve 3 yıldan uzun bir süre tanı almayabilir. Tanı alan hastaların ise ortalama yaşam süreleri 5 yıldır.

Fibrom

Fibrom, iyi huylu bağ dokusu urudur. Genellikle iyi huylu bir tümör olarak bilinir. İlaç veya başka bir tedavi şekliyle tedavisi mümkün olmayan ancak ve ancak cerrahi müdehale ile vucüttan alınarak patalojik inceleme sonucu türü anlaşılan bir tür tümördür. Piyasada adı farklı şekillerde alternatif tedavi yöntemleri ile geçeceği şeklinde birtakım tavsiyeler duyabilirsiniz ancak bunların hiçbir faydası olmayacaktır küçük bir cerrahi işlem sonucu kurtulabileceğiniz bir hastalıktır.

27 Eylül 2010 Pazartesi

Adenom Kanseri

Adenom veya adenoma bezsel kökenli (orijinli) olan veya bezsel bir yapıda meydana gelen iyicil (benign) tümördür. Adenomlar kolon, adrenal, hipofiz, tiroid dahil birçok organda ortaya çıkabilirler. Her ne kadar adenomlar iyicil tümörler olsalar da, kötücül (habis, malignant) tümöre çevrilebilirler ve böyle olduklarında artık adenokarsinom diye anılırlar.

Adenokarsinom Kanseri

Adenokarsinom bezsel dokularda ortaya çıkan bir karsinom türüdür. Adenokarsinom olarak sınıflandırılabilmesi için hücrelerin bir beze ait olması gerekmez, salgılayıcı özelliklere sahip olabilmeleri yeterlidir. Başta adenom olarak oluşabilir (yani iyicil bir bezsel tümör olarak).

Bu karsinom tipi insanlar dışında diğer yüksek memelilerde de ortaya çıkabilir.

26 Eylül 2010 Pazar

Cilt kanseri

Cilt kanseri veya deri kanseri, birçok nedenden dolayı ciltte oluşan kötücül (malignant) büyümedir. Cilt kanseri genellikle epidermiste (derinin en üst tabakası) gelişir ve dolayısıyla tümör açıkça görülebilir. Bu da cilt kanserlerinin erken aşamada keşfedilmelerini sağlar. Cilt kanserinin üç yaygın türü vardır: bazal hücre karsinom (basal cell carcinoma), yassı hücreli karsinom (squamous cell carcinoma) ve malignant melanom. Bunların her biri ortaya çıktığı deri hücresinin adını almıştır. Güneş ışığı ve diğer morötesi (UV) ışınımlarından uzak kalarak, güneşin etkilerine karşı koruyucu giysiler giyerek ve güneş kremi kullanarak UV ışınımının sebep olduğu kanserlerin riskini önemli ölçüde azaltmak mümkündür.

Lösemi - Kan Kanseri

Lösemi , kan hücrelerinin özellikle de akyuvarların normalin üzerinde çoğalması ile kendini gösteren bir kanser türüdür. Yüksek sayıdaki olgunlaşmamış ve malign hücrelerin normal ilik hücrelerinin yerini alması ile iliklerde hasar meydana gelir. Böylece kan pıhtılaşmasında rol oynayan plateletler ve savunmada rol oynayan lökositlerin sayısı azalmaya başlar. Bu da lösemi hastalarında zedelenmelerin ve kanamaların yoğun görülmesine, hastaların kolay enfeksiyon kapmasına neden olur. Savunma mekanizması zayıflar. İleri aşamalarda kırmızı kan hücresi eksikliği anemiye, nefes darlığına neden olabilir. Bunun dışında zayıflık ve yorgunluk, ateş, bazı nörolojik semptomlar, dişetlerinde şişkinlik ve kanamalar gibi belirtileri de vardır.

Meme kanseri

Meme kanseri meme hücrelerinde başlayan kanser türüdür. Akciğer kanserinden sonra, dünyada görülme sıklığı en yüksek olan kanser türüdür. Her 8 kadından birinin hayatının belirli bir zamanında meme kanserine yakalanacağı bildirilmektedir. Erkeklerde de görülmekle beraber, kadın vakaları erkek vakalarından 100 kat fazladır. 1970'lerden bu yana meme kanserinin görülme sıklığında artış yaşanmaktadır ve bu artışa modern, Batılı yaşam tarzı sebep olarak gösterilmektedir. Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinde görülme sıklığı, dünyanın diğer bölgelerinde görülme sıklığından daha fazladır.

24 Eylül 2010 Cuma

Akciğer kanseri

Akciğer kanseri akciğer dokularındaki hücrelerin kontrolsüz çoğaldığı bir hastalıktır. Bu kontrolsüz çoğalma, hücrelerin çevredeki dokuları istila etmeleri veya akciğer dışındaki organlara yayılmaları ile (metastaz) sonuçlanabilir. Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) raporuna göre akciğer kanseri tüm dünyada kanser türleri arasında, erkeklerde en sık ölüme neden olan birinci, kadınlarda ise ikinci kanser türüdür, ve tüm dünyada her yıl yaklaşık 1.3 milyon ölüme neden olmaktadır.

Kanser Hastalığı

Kanser, hücrelerde DNA'nın hasarı sonucu hücrelerin kontrolsüz veya anormal bir şekilde büyümesi ve çoğalmasıdır. Günde vücudumuzda (DNA'da) yaklaşık 10.000 mutasyon olmasına rağmen immün sistemimiz her milisaniye vücudumuzu tarar ve kanserli hücreleri yok eder.

Kanser, vücut hücrelerinin kontrolsüz bir şekilde üreyerek komşu dokuları işgal etmesi (invazyon) veya kaynağını aldığı organdan daha uzak bir yere, kan veya lenf yoluyla

23 Eylül 2010 Perşembe

Zatürre Hastalığı

Zatürre veya tıptaki adıyla pnömoni, bir veya birkaç akciğer lobunun iltihaplanması şeklinde ortaya çıkan, daha çok küçük çocuklarda, ileri yaştakilerde ve kronik bir hastalığı bulunan kişilerde daha ağır seyreden ve bazen ölümle sonuçlanabilen ateşli bir hastalıktır. Genelde kış aylarında görülen bu hastalıkta akciğerlerde bulunan hava kesecikleri iltihaplı bir sıvıyla dolar. Akciğerlerin görevi olan oksijen alış veriş işlevi bozulur ve bu nedenle kanda oksijen düzeyi azalır.

22 Eylül 2010 Çarşamba

Alerjik konjonktivit Göz Hastalığı

Alerjik konjonktivit aslında bir grup hastalığı tanımlayan genel bir terimdir. Temelde tip I aşırı duyarlılık reaksiyonu ile birlikte görülmekte birlikte, süreğen -kronik- tiplerinde hücresel bağışık yanıt da -tip IV reaksiyon- rol oynamaktadır.

Alerjik konjonktivit

Arpacık Hastalığı

Arpacık, göz silleri enfeksiyonlarından biridir. Hastalık, aniden, 1-2 gün içerisinde oluşur ve gözdeki batma, gözkapağındaki gerilmelerle beraber kendini gösterir. Başta bir nokta halinde olan bozulum, 1-2 gün içinde ağızlaşma (püstül) durumuna geçer.

Erken teşhiste damlalar, antibiyotikler ve merhemler arpacık oluşumunun önüne geçebilirken, tanıların genelde 1-2 günü aşması nedeniyle, hastalık daha geç düzelmektedir. Arpacıklı hastalar, ışık korkusu (fotofobi) barındırmaktadır; ışığa bakan arpacıklı gözde yaşarmalar meydana

Blefarit Hastalığı

Blefarit, göz kapaklarının serbest kenarlarının iltihaplanması.

Bakterilerin (genellikle stafilokoklar) ya da çeşitli virüslerin yol açtığı, çeşitli göz ilaçlarının ya da kozmetiklerin kullanımına karşı gelişen alerji tepkilerinden de kaynaklanan blefarit, görme yeteneğinin azalması gibi bir tehlike oluşturmaz; ama kirpiklerin içe dönmesine ve ağ tabakaya sürtünmesine yol açarak çok rahatsız edici olabilir ve süregenleşir.

Dev hücreli arterit Hastalığı

Dev hücreli arterit veya temporal arterit, spesifik olarak başa, gözlere ve optik sinirlere kan taşıyan damarların, özellikle temporal arterin enflamasyonudur (iltihaplanması).

Optik sinirlere giden kan akışını tıkayıp, görme kaybı oluşmasına neden olabilir. Ayrıca vücudun diğer bölümlerine yayılabilir. Kadınlarda erkeklere oranla 4 kat daha yaygın rastlanır. 50 yaşın altındaki kişilerde nadir olarak görülür.

20 Eylül 2010 Pazartesi

Glokom Hastalığı

Glokom, göziçi sıvısının iyi boşalmaması yüzünden göz tansiyonunun artması.

Halk arasında göz tansiyonu ve karasu adlarıyla bilinen glokom, milyonlarca insanı etkileyen yaygın bir göz hastalığıdır.

Tedavi edilmezse görme kaybına neden olabilir. Glokomda, göz içindeki sıvı basıncı, görme yeteneği için gerekli olan göz sinirine zarar verecek düzeyde yüksektir. Glokom tüm dünyada en sık kalıcı görme kaybı

Hifema Hastalığı

Gözün ön kamarısında kan çökmesi anlamına gelir. Çoğunlukla göze gelen künt bir travma sonucu oluşur. Kanama sonucu göz içi basınç artışından körlüğe kadar gidebilen komplikasyonları vardır. Tedavide esas amaç bu tip komlikasyonların gelişmesini engellemek ve hastayı rahatlatmak temeline dayanır.

Hipermetropi Hastalığı

Hipermetropi, kelime köken anlamı, aşırı görme olan bir göz kusurudur. Hafif hipermetropların uzağı çok iyi görmeleri nedeniyle halk arasında böyle isimlendirildiği düşünülmektedir. Göz ya normalden daha kısa ya da korneası daha düz (kırıcılığı normalden daha az) olduğu için göze yakın cisimlerden gelen diverjan, birbirinden uzaklaşan ışınlar retinanın arkasında sanal bir noktada odaklanır. Bu durumda retina üzerinde oluşan görüntü bulanıktır.

Horner sendromu Hastalığı

Horner sendromu, Claude Bernard-Horner sendromu, Claude-Bernard-Horner sendromu veya Bernard-Horner sendromu sempatik sinir sistemi hasarının neden olduğu klinik bir sendrom.

Pupil, üst göz kapağı, fasial ter bezleri ve fasial damarlara giden sempatik liflerde lezyon biçiminde açıklanan Horner sendromu, anhidrozis, miyozis, enoftalmus ve pitozis semptomları ile belirginleşir. Çocuklarda heterokromi (iki göz renginin farklı olması) görülebilir. Sempatik inervasyonda sorun olan göz daha açık renkli olur.

Makula dejenerasyonu Hastalığı

Makula dejenerasyonu kelime anlamı itibarı ile, makulada meydana gelen herhangi dejeneratif bir süreci tanımlasa da, bu makalede yaşa bağlı makula dejenerasyonu (YBMD) anlatılmaktadır.

Makula; sarı nokta da denilen ve keskin görmeden sorumlu retina tabakasının ortasında çok küçük bir alanı kapsamaktadır. Karşıya baktığımızda kornea ve lens tarafından ışık makulaya odaklanır. Görmemiz merkezde daha keskin kenarlara doğru ise daha zayıftır. Makular dejenerasyon işte bu sarı noktanın hasarlanması sonucu ortaya çıkar.

Presbiyopi Hastalığı

Yaşın ilerlemesine bağlı olarak lensin esnekliği yitirmesi ve bunun sonucunda yakın görmenin bozulmasıdır. 35–40 yaşlarında başlar ve 60 yaşına dek sürekli ilerler. Her iki senede periyodik olarak göz kontrollerinden geçmelerinde fayda vardır. Belli yaşın üzerinde ilaç firmalarının üretmiş oldukları doktorlarının önerdikleri vitaminleri kullanmakta fayda vardır.

Prespiyopi için gözlük kullanımının yanı sıra kontak lensler de seçenek olabilir.

Stickler sendromu Hastalığı

Stickler sendromu (David-Stickler sendromu veya Stickler-Wagner sendromu), otozomal dominant kalıtım gösteren bir hastalıktır. Her 10.000 doğumda bir görünme olasılığına sahiptir. Hastalarda yüzün orta kısmında hipoplazi, yarık dudak, eklemlerde hipermobilite, miyopi, retina dekolmanı iletim tipi veya progresif sensorinöral işitme kaybı görülür.

İlk kez 1960 yılında Gunnar Stickler tarafından tanımlanmıştır.

Trahom Hastalığı

Trahom, konjonktivayı, korneayı ve gözkapaklarını saran, genellikle süreğen bir çeşit göz hastalığıdır; gözde kesecikler ve bir kornea yastıkçığının oluşmasına ve tipik nedbesel lezyonlara sebep olur.

Bu hastalığa neden olan mikrop Chlamidya trochomatis'tir. Hastalık göz konjunktivasını kaplayan yaygın folliküler tarzda konjuktuvit ve skar oluşumuyla karakterize olur. Zamanla kornea ülserasyonları ve pannus denilen lezyonla körlük oluşur.